Yemekteyiz vs. Zuhal Topal’la Sofrada – Somut Olay İncelemesi

I. GİRİŞ

Gündemde Acun Ilıcalı’nın özel hayatı konuşulurken, biz bu yazımızda Acun Ilıcalı’nın açıklamaları doğrultusunda; TV8 Kanalında yayınlanmakta olan Yemekteyiz programı ile Fox TV ekranlarında yayınlanan Zuhal Topal’la Sofrada isimli program arasındaki telif hakkı savaşının hukuki boyutuna değineceğiz.

Konuyu özetlemek gerekirse, geçtiğimiz günlerde Acun Ilıcalı, Fox TV’de yayınlanan programın Yemekteyiz programının bir taklidi olduğu iddiasında bulunmuş ve sonrasında bu durumu Yemekteyiz program formatının hak sahibi olan ITV’ye ileteceklerini ve bu konuda ITV’nin dava açma hazırlığında olduğunu belirtmişti.

Somut olaydaki uyuşmazlık, televizyon program formatlarının eser niteliğine ve buna bağlı olarak ülkemizde yürürlükte bulunan Fikir ve Sanat Eserleri (FSEK) kapsamında koruma kapsamında olup olmayacağına ve format sahiplerinin hak kapsamının sınırlarına ilişkindir. Söz konusu uyuşmazlıktaki hukuki tanımdan başlamak suretiyle açıklamaya çalışacağız.

II. TV Program Formatlarının Eser Niteliği

Dünyada kabul gören bir oluşum olan Format Tanıma ve Koruma Birliği (FRAPA) Raporu’na göre;

Format, bir TV dizisinin ve TV şovunun karakteristik özelliklerini içeren ve dizinin veya şovun her bir bölümünde içi farklı bir biçimde doldurulacak temel yapıdır.

Yukarıdaki tanımdan hareketle yapılacak yorumla, TV program formatlarının televizyon yapımlarının genel çerçevesini oluşturan ürünler olduğu söylenebilecektir. Bu bağlamda, meydana gelen ürünün eser olup olmadığı düşünülebilir. Ne yazık ki, gerek doktrinde gerek ise içtihatlarda bu konuda bir görüş birliği bulunmamaktadır. Görüşlerin ayrıldığı temel husus, sahibinin hususiyetini taşıyan bir TV formatının FSEK’te sınırlı sayıda belirtilen eser kategorilerinden hangisine dahil edileceği noktasındadır.

Hatırlayacak olursak, bir ürünün eser sayılabilmesi için, subjektif unsur olarak sahibinin hususiyetini taşıması yani orijinal olması ve bununla birlikte objektif unsur olarak da FSEK’te sıralanan eser kategorilerinden (ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserleri, güzel sanat eserleri ve sinema eserleri) biri kapsamında değerlendirilebilmesi gerekmektedir.

Doktrinde, TV formatlarını, subjektif unsura haiz olması şartıyla, ilim ve edebiyat eserleri kapsamına dahil edenler olduğu gibi bu ürünleri sinema eseri olarak nitelendiren görüşler de mevcuttur.

Görüşlerin söz konusu iki eser kategorisi çerçevesinde toplanmasının temel nedenlerinden biri, formatların kimi zaman bir senaryo benzeri yazılı şekilde somutlaştırılması kimi zaman ise tanıtım filmi niteliğinde “birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisi” şeklinde gösterilebilmesidir.

Yargıtay’ın da formatların esasına girmeksizin zımni olarak eser kabul ettiği kararların mevcudiyeti düşünülecek olursa, formatların eser niteliğini haiz olduğu ve buna bağlı olarak format sahiplerinin de FSEK kapsamında mali ve manevi haklara sahip olduğu açıktır.

Kanaatimizce, her somut olaya göre farklı değerlendirilmek suretiyle, sahibinin hususiyetini taşıyan TV formatlarının sözlü veya yazılı şekillerde meydana getirilmesi halinde ilim ve edebiyat eseri olarak, bir tanıtım filmi şeklinde “birbiriyle ilişkili hareketli görüntüler dizisi” şeklinde tespit edilmiş olması halinde ise sinema eseri olarak eser niteliğine haiz olduklarının kabul edilmesi gerekecektir.

III. YEMEKTEYİZ VS. ZUHAL TOPAL’LA SOFRADA

Mevcut yayın akışında, günün farklı zaman dilimlerine göre yayınlar yapılmaktadır. Yapılan yayınlar arasında, özellikle birbiriyle aynı zaman diliminde olan yayınlar söz konusu olduğunda, genel çerçeve itibariyle birbirine benzer TV programlarının yayınlandığı gözlemlenmektedir. Bu programların bazıları yurt dışındaki format sahibi şirketlerden ithal edilen ve telif hakkı ödenen formatların uyarlamaları şeklinde vücut bulmaktadır.

Ülkemizi bir pazar olarak düşünecek olursak, bu pazarda TV izleyicisinin talepleri yani pazar potansiyeli ithal edilen TV program formatları yönünden oldukça belirleyici bir unsur olmaktadır. Bu doğrultuda, pazarın talebi belirli noktalarda toplanacağından ithal edilen formatlarda çeşitlilik söz konusu olabilirse de bu çeşitliliğin her programın bir diğerinden apayrı olacak şekilde düzenlenmesi düşünülemez. Zira belirttiğimiz üzere, izleyicinin talebi yani pazar potansiyeli belli olup TV Kanalları talep doğrultusunda yayınlar yapmaktadır.

Dolayısıyla, somut olayda aynı zaman diliminde uyuşmazlığın tarafı olan iki programın da “yemek yarışması programı” niteliğini taşıması; kanaatimizce bir taklit durumu oluşturmayıp neticede telif hakkı ihlali meydana getirmeyecektir. Taklit değerlendirmesi yapılabilmesi için iki program arasında ciddi bir benzerlik bulunması gerekmektedir. Aksi takdirde, dava hazırlığında bulunduğu iddia edilen format sahibi şirketin neredeyse tüm kanallarda bulunan yemek yarışması programlarına dava açması gerekecektir.

TV8’de yayınlanan programda, dış ses ile nüktedan konuşmalar yapan bir sunucu olup haftanın 5 günü için 5 yarışmacı yemek yapmakta ve her günün yarışmacısı hazırlamış olduğu yemekleri diğer yarışmacılara sunmaktadır. Diğer program olan Zuhal Topal’la Sofrada isimli programda ise, yarışmacılar sadece “gelinler” olup “kayınvalideleri” ile yarışmaya katılmakta ve yemekler yemekleri yapan gelin yarışmacılara değil “kayınvalidelere” sunulmakta ve yine onlar tarafından puanlanmaktadır.

Dolayısıyla, iki yarışma programı arasında bariz farklılıklar bulunmakta olup bu programların birbirinin taklidi olarak lanse edilmesi kanaatimizce pek mümkün gözükmemektedir.

IV. SONUÇ

TV Program Formatları, sahibinin hususiyetini taşımak ve her somut olayın özellikleri kendi içinde değerlendirilmek üzere, ilim ve edebiyat eserleri veya sinema eserleri kapsamına dahil edilerek eser niteliğini haiz ürünler olarak kabul edilebilecektir. Buna bağlı olarak, format sahiplerinin de eser sahipliğinden doğan haklarının mevcut olduğu söylenebilir.

Somut olayda, aynı zaman diliminde yayınlanan (hafta içi gündüz kuşağı) iki yemek programı mevcut olup Fox TV’de yayınlanan programın TV8’de yayınlanan Yemekteyiz isimli programın taklidi olduğu iddia edilmiş ve bu konuda format sahibi yabancı şirket tarafından dava açılacağı belirtilmiştir.

Söz konusu programların her ikisi de ithal edilen program formatlarının uyarlaması olup işbu ithal işlemleri belirli bir pazar değerlendirmesi neticesinde yapılmaktadır. Dolayısıyla ülkemiz gündüz kuşağı izleyicisinin yemek yarışma programı izleme talebi var ise farklı kanallar – yapımlar aracılığıyla birden fazla yemek yarışma programının ithal edilmesi, uyarlanması için telif hakkı bedellerinin ödenmesi ve işbu programların aynı gündüz kuşağında yayınlanması olağandır. Burada somut uyuşmazlıkta iddia edildiği üzere “taklit” değerlendirmesi yapılabilmesi için iki program arasında ciddi bir benzerlik olması gerektiği kanaatindeyiz. Kaldı ki, taklit olduğu iddia edilen programın içeriği yarışmacıların aynı toplumsal statüde olduğu diğer yarışmacılarla yarışmasından çok gelin – kaynana ilişkisi üzerinden şekillenmektedir.

Sonuç olarak, somut uyuşmazlığın yargıya taşındığına dair henüz kesin bir açıklama yapılmamış olup buradaki açıklamalar eldeki veriler ışığında kanaatimizi içermektedir. Kanaatimizce, iki program arasında iddia edildiği üzere birebir bir taklit söz konusu olmamakta olup bu husus telif hakkının ihlali teşkil etmemektedir.

Daha fazla bilgi için İletişim bölümünden ulaşabilirsiniz.